İNSAN BİRLİĞİNİ DUYGU ÜZERİNE Mİ, DÜŞÜNCE TEMELLİ Mİ KURMALIDIR?

Gelişmemiş, yarım, yanlış gelişen birey ve toplumlar ilişkilerini, her zaman duygular üzerine kurmuşlardır. Bu da sürekli birbirleriyle çatışma ve kaos yaşamak demektir. Gelişmiş düşünce temelli yaşayan birey ve toplumlarsa, tarihi geçmişleriyle sürekli dünyaya örnek olmuşlardır.  

İnsan doğası gereği her an çeşitli olumsuzluklara başvuracak bir karaktere sahiptir. İnsanda sürekli değişken bu karakteristik özelliğin, yaratacağı olumsuzlukların önüne geçmenin tek yolu, duygusal değil, düşünsel felsefi kültürle yaşamaktır. Duygu yüklü yaşam insan iradesini zayıf, zavallı duruma sokan bir özelliğe sahiptir. Gelişmiş düşünsel yaşam ise, olumsuzluk karşısında insan iradesini dirençli kılandır. Bu gerçeklikten hareketle, her birey ve topluluk siyasal, kültürel yaşamında ciddi olumlu bir değişim göremiyorsa, bunun nedenini duygu yüklü ilişkiler batağında aramalıdır.

Duygu Birliği: Bilindiği üzre canlıların doğal biyolojik egosal güdülerine dayanarak gerçekleşen bir edimdir. Bunun insan yaşamında gerçekleşmesine baktığımızda, büyük sorunlara ve yanlışlara sebep olduğunu herkes biliyor. Örneğin içgüdüsel egolarımızın karşılanmasından tutalım maddi, sosyal ve siyasal ihtiyaçlarımız kendisini dayattıkça, en kolay ve kestirme çözümün, duygusal egoyla hareket etmek ilk akla gelendir. Duygu yüklü irade, her an yüksek derecede farklı istem ve bencillikleri dayattığından, insanın başka türlü hareket etmesini de engelleyendir. Aynı zamanda duyguların her bireyde kabarması demek çatışma, didişme, kaos, huzursuzluk ve benmerkezcilik demektir. Bunun devlet yönetiminde ve toplumun çoğunluğunda hâkim olduğunu düşündüğümüzde, kim askeri ve maddi olarak güçlüyse onun duygu yüklü geri kültürü egemen olur. Çünkü duygular daha çok cinsel, dinsel, inançsal, ırksal, maddi, aşiret, feodal ve bölgecilik kültürüne dayanarak, hedefine ulaşır. Bunun daha da uzun ömürlü olması için, sürekli değerler söylemiyle eskiye özenerek yaşanılır. Diğer taraftan insandaki duygular hiçbir zaman yok sayılamayacağına göre, duyguların nerede, nasıl yaşatılacağının yöntemiyse, bilimsel düşünceye dayanan kültürel yapılar geliştirmekle mümkündür. Duyguya dayanan his ve eğilimler her zaman bireysel ikili ya da özel ilişkilerle sınırlı olmalıdır. Asla toplumsal, siyasal, maddi yapılarda duyguya yer verilmemeli. Çünkü dünyanın her toplumunda, duyguya bağlı en samimi ilişkilerde sürekli olumsuzluklar yaşanmıştır.

Gelişmiş Düşünce Birliği: İstisna duygular dışında, diğer tüm ilişkiler bilimsel, çağa uygun akılcı kurallarla gerçekleştirmektir. Bu insan ilişkisinin temeli her zaman toplumsaldır. Toplumsallığı temsil eden ve düzenli olarak uygulayıp sürdüren yapılar içerisinde, devletler ve özerk kurumlar başta gelir. Düşünceye bağlı gerçekleşen ilişki ve kurallarda, küçüğünden büyüğüne kadar dinsel, inançsal, ırksal, cinsel, bölgesel, maddi ve kültürel her alanda, akılcı ve kalıcı çözümler vardır. Duyguda olduğu gibi o anlık psikolojinin verdiği güdüyle hareket etmek diye bir durum söz konusu değildir.

Dikkat edilirse duygusal ilişkilerde kişi/kişiler her zaman birtakım duygu yüklü egolarında ısrar edip ya kendisini ya da grubunu öne çıkarmakta, hiçbir sakınca görmezler. Düşünceye bağlı ilişkilerde ise, bireyler zaman zaman gerçekleşmesini çok arzuladıkları duygularını öne çıkaracak ne bir ortam ne de ona zemin sağlayacak imkânı bulamazlar. Gelişmiş düşünsel yöntem ve kurallarda, bireylerin her türlü istem ve arzularına cevap olacak olanaklar toplumsallaştırıldığından, her insan ortak kurallardan kendi özgünlüğüne göre yararlanma olanağına sahiptir. Böylece bireysel çıkarcı arzular rahatlıkla küçülüp yok olurken, onu bir daha tetikleyecek zeminde kalmaz. Daha somut örnek verecek olursak.

Türkiye devlet yönetimi başta olmak üzere, bireylerin çoğunluğu tüm iddialara rağmen henüz bilimsel, çağdaş düşünce kültürüne sahip olmadıklarından, hiçbir konuda sağlıklı, bilimsel birliktelik kurmuş değiller. Sağ, sol, dinci, dinsiz, liberal ve demokratına kadar hepsi, duyguya dayanan argümanları kullanarak amaçlarına ulaşmaktalar. Duyguların temelinde en etkili olanlar din, ırk, inanç, soy, aşiret, cinsellik, maddiyat ve kariyer hastalığıdır. Çağın gerçekliğine uygun diyalektik gerçekçi değişimden uzak duygu yüklü anlayışların, bırakalım sağlıklı toplumsal ilişki kurmasını, sorun üstüne sorun yaratandır aynı zamanda. Ve hiçbir sorun asırlardır asgari düzeyde de olsa çözüme kavuşmuş değil. Batılı ülkeleri ele aldığımızda, zengininden fakirine kadar hemen hemen hepsi, her soruna gelişmiş düşünce temelinde çözümler ürettiklerinden, yaşadıkları olumsuzluklar istisnadır. Onun için diyoruz ki insanlar eski kültürlerini ne kadar değerli görürlerse görsünler, çağına göre onu değiştirmedikleri sürece, kendi içlerinde sürekli birbirini rencide edip hırplayarak hızla yok olurlar. Bunu önlemenin tek yolu, bilimsel kültür, cesaret ve samimiyettir. Başak türlüsü kaos ve yozlaşmak demektir.

Cemal Zöngür

 

Haber
İlgili Haberler
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Menü
Sohbeti Başlat
Merhaba,Web Sayfamıza Hoşgeldiniz..
Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?