İstanbul Tuzla’ya bağlı Aydınlı Mahallesi’nde emekçiler iktidara öfkeli.
Fotoğraf: Eren Ergine | Evrensel
ANASAYFA EKONOMİ Google News Abone ol
Berkay ERGÜN
İstanbul
İstanbul Tuzla’ya bağlı Aydınlı Mahallesi’nde yaşayan emekçiler artan hayat pahalılığı karşısında pazar arabalarını dolduramaz halde. Torbayı doldurması gereken meyve ve sebzeler torbaya girmiyor. Hatta giren fiyat duyulunca çıkıyor! Pazarda kimse mutlu değil.
Pazar arabaları ve torbalarıyla pazara giren emekçilerin ellerinde kalan küçücük umutları pazar çıkışında yerini gene öfkeye bırakıyor. Pazardan çıkan kadınlardan birinin hem arabası hem de filesi dolu. Diğer yurttaşlara bakıldığında bizi şaşırtıyor. Bu yüzden “Pazar nasıldı?” diye soruyoruz. Öfkeli. “Ulan lanet olsun bunlara” diyor, “Akı gitse, karası gelse ne olacak. Hepsi aynı bunların. Sen pazar arabasını böyle doldurduğuma bakma. En ucuz ne ise onu aldım. Kıvırcık ile doldurdum arabayı, yeşil soğan aldım. Eve gidip kıvırcık ile sarma yapacağım. Nerede ben biber dolması alacağım, nerede gidip yaprak alacağım. Mümkün değil.”
15 SANİYEDE DÜŞEN FİYAT
Pazar girişinde meyveci var. Normalde meyve almak isteyen mahalle halkının ilk uğrak yeri o tezgah. Bir adam gelip 2 kilo portakal istiyor. Pazarcı “7 lira” deyince, “Bir kilosunu geri al poşetten” diyor, pazarcı birkaç kilo portakalı geri alıyor poşetten. İkisi de birbirine sinirleniyor. Yurttaş 1 kilo portakalını alıp pazardan çıkarken, pazarcı portakalları öfkeli bir şekilde tezgahına sıralıyor. Bakıyor ki portakallar gitmeyecek, “6 lira, 5 lira” diye diye 15 saniye içinde fiyatını düşürmeye başladı portakalların.
Emekçi kadınların poşetlerinde ne meyve var, ne de sebze. Biri, “Pazarın ilerisinde daha uyguna ıspanak buldum, bayram ettim” diyor, “Gittim 4 kilo aldım hemen, başka da bir şey alamadan çıktım.”
YOKSULLUK SINIRI YOKSULLUĞA YETER Mİ?
Başka bir kadın da dökülüyor: “Evde tek değilim ki. Gelinim var, oğlum var, 2 tane torunum bir de kocamla ben. Biz 6 kişilik bir aileyiz. Ne pişireceğim ne edeceğiz bilmiyorum. Asgari ücreti 4 bin 250’ye çıkardılar diye sevindiler. Alın şimdi bize 10 bin 250 lira da yetmiyor. Televizyon kanallarında bizlere yeni asgari ücretin umutlarını aşılayanların söylemleri bizim gittiğimiz ne markete ne de pazara gelen zamlara yansıdı. Gelinim çalışıyor, oğlum çalışıyor, kocam emekli deri işçisi, bir de yevmiyeye gidiyor. Ben çocuklara bakıyorum. Bizim eve bu kadar para giriyor ama ben pazarımı yapamıyorum. Çünkü, halihazırda 500 lira doğal gaz faturası geldi. Doğru düzgün ısınamadık bile. Bir oda da bir petek yakıyoruz. Kızım ben ne fırın yakabiliyorum, zaten fırında pişecek malzemem yok. Ne ütü yapabiliyorum. 400 lira da elektrik gelmiş. Bizler bu haldeyken gelip de bizi düşündüklerinden bahsetmesinler.”
Ve pazar ortasında bir emekçi bağırıyor: “Biz ne desek yukarıya ulaşmıyor, öfkeliyiz.”
BAŞKA AYAKKABISI DA YOK…
Bebek arabasında 2 çocuk, eşi yanında, mülteci bir aile pazara giriyor. Çocuklarını bırakacak yeri de yok belli. Pazardan çıkınca ya 2 poşet, ya da 3 poşet asmış arabaya. Ve onun içinde de ya 2 portakal, ya 2 elma var. O kadar pazarı adetle meyve ile ‘tavaf eden’ aileden 10 dakika sonra kadın geri geliyor: “Benim kızın ayakkabısı düşmüş, gördünüz mü? Eve kadar gittim geldim yok. Kim ne yapar ki tek bir ayakkabı? Başka ayakkabısı da yok ki. Biri keşke bulsa da koysa kenara. Ben şimdi çocuğumun ayağına ne giydireceğim?”