-Hüseyin Akpınar-
I.
İlk İnançlar, İnsanlık tarihinin daha ilk evrelerinde, yani İnsanların Avcılık ve Toplayıcılık’la geçimlerini sağladıkları dönemde, ortaya çıkmışlardır. İlk olarak, Totemizm ve Atalar Kültü inançları ortaya cıkarıldılar.
Avcı ve Toplayıcıların İnançları Animizm idi. Animist düşünceye göre evrende var olan bütün Varllıklar’ın bir Can’ları yada Ruh’ları ve birde Vücut’ları vardır. Can yada Ruh, Vücut içinde saklıdır.
Animizm’de, herhangi bir Doğa üstü Tanrı anlayışı olmadığından, bir din değilde, daha çok bir Öğreti olarak kabul edilir. Animist düşünceye göre varlıklardaki canların üstünde birde Üst Can yada Dünya Canı mevcuttur. Bütün Varlıklardaki canların hepsi bu büyük Dünya Can’ına bir şekilde bağlıdırlar.
Tanrılar yerine kutsal yerlere(Ağaç, Taş, Irmak, Tepe, Mezarlık, Hayvan, vb.) ibadet edilir ve kutsal yerlerden yardım istenir. İsanlar ve diğer canlı varlıklar bir birlerine eşittirler. Aralarında herhangi bir yükseklik hiyararşisi yoktur. İnsanlar, Hayvanlar ve Bitkiler arasında karşılıklı konuşmalar yoluyla iletişim sağlanır. İşte bu iletişim ağı içerisinden, bütün katılmcılar için bağlayıcı olan, Değerler ve Normlar gelişir.
Animizm, özel bir İnanç değildir, binlerce İnanca verilmiş, bir üst isimdir. Bu inançlar kendi aralarında ve bir birlerine karşı oldukca hoşgörülü olmuşlardır.
II.
İnsanlığın yaşam biçimi ilerledikce, özelliklede Hayvanların evcilleştirilmesiyle birlikte, dinlerin gelişmesindede bir ilerleme yaşanmıştır. Hayvanlar ve Bitkiler evcilleştirilince susturulmuşlardır. İnsanlar ile Hayvanlar arasındaki konuşmalar ve iletişim durunca, köylüler hayvanlarıyla anlaşamadıkları için, kendilerini çaresiz ve zayıf hissetmişlerdir. Hayvanlarıyla kendilerini anlaştıracak yardımcılar aramışlar ve Tanrılar’ı bulmuşlardır.
İşte Tanrı’yı köylüler böyle yaratmışlardır. Varlıklar(Hayvan-İnsan-Bitki) arası ilişkileri sağlayacak İnsan ve Doğa üstü üçüncü bir Varlık. Tanrılar ortaya çıkınca Dinlerde ortaya çıktılar. Köylüler yaşadıkları bütün tabiat olaylarına göre birer Tanrı yaratmışlardır. Güneş tanrısı, yağmur tanrısı, bolluk tanrısı hastalık tanrısı, vb. gibi tanrılar. Bu dinler’e ‘Çok Tanrı’lı Dinler(politeizm) deniyor. Çok Tanrı’lı dinler, bir çok yerel Tanrı’nın yanında birde ‘Üst Tanrı’nın yada ‘Yüksek Tanrı’nın varlığına inanıyorlardı. İnanca göre, bu yüksek Tanrı, insanların günlük yaşamlarıyla ilgilenmiyordu. Çok Tanrı’cılık, kendi Tanrı’sının dışında yada yanında başka Tanrılar’ında varlığı bilinci ve bunun kabulü olduğundan, bu dinleri önemli ölçüde hoşgörü sahibi yapıyordu.
Hayvanların ve bitkilerin evcilleştirilmeleriyle birlikte büyük yerleşim yerleri olan şehirler ve şehirlerin birliğinden oluşan İmparatorluklar ortaya çıktılar. Mesela, Roma, Hindistan, Çin, Pers, vb gibi İmparatorluklar. Başlangıçta bu İmparatorluklar’da birden fazla Din, bazı sorunlar olsada, aynı zamanda ve bir arada yaşıyorlardı. Yüksek Tanrılar arasında rekabet gelişiyordu.
III.
İlk olarak, ‘Tek Tanrı’lı Din’, i.ö. 1350 yılında Mısırda Ortaya çıktı ve Tanrı ‘Atan’ idi. Mısır kıralı Eşnaton, tek Tanrı’lı Aten-İnancını devlet Dini ilan ediyordu ama Eşnaton’un ölümüyle birlikte Tek Tanrı’lı devlet Dini yerini yeniden çok Tanrıcı’lığa bırakıyordu.
Diğer bazı çok Tanrı’lı Dinler içersisindende, tek Tanrı’cılık gelişiyordu. Yahudilik mesela. Yahudiliğe göre, Evren’in yüksek Gücü(yüksek Tanrı) tabiki dünya işleriylede ilgileniyordu. Ama, sadece Jahudiler ve İsraille sınırlı olan dünya işleriyle ilgileniyordu. Dünyanın diğer halklarıyla Yahudiliğin bir ilgisi yoktur ve bu nedenden dolayıda Yahudilik misyonerlik kabul etmiyor. Yahudiliğe aslında bölgesel tek Tanrıcılık da denebilir.
Hırıstiyanlık’la birlikte konu tamamen anlaşılır olmaktadır. Hırıstiyanlık başlangıçta yahudi bir mezhep yada tarikat idi. Hırıstiyanlığın taraftarları, peygamberleri İsa’nın, uzun zamandır beklenen kurtarıcı Messi olduğuna, yahudileri inandırmak istiyorlardı. Tarsuslu Paulus, eğer yüksek Tanrı dünya işleriyle ilgileniyorsa, o zaman bütün insanlığın işleriyle ilgilenir, sadece yahudilerin değil diyerek, bu İsa düşüncesinin bütün dünyada yayılmasını istiyordu.
Paulus’un sözleri yankı buluyor ve Hırıstiyanlar bütün insanlığın misyonerleşmesine çalışıyorlardı. Böylece küçük bir yahudi mazhebi yada tarikatı olan Hırıstiyanlık, koca bir Roma imparatorluğuna eğemen oluyordu.
Yedinci yüzyılda Arap yarımadasında, diğer ‘Tek Tanrılı Din’ olan İslam, doğuyordu. Aynı hırıstiyanlık gibi İslamda küçük bir mezhep yada tarkat olarak ortaya çıktı. Kısa bir sürede Arap yarımadasını ele geçirerek, Atlantikten Hindistana kadar, bir Dünya İmparatorluğu, haline dönüştü. Bu dönemden ihtibaren, tek Tanrı’lı dinler, dünya tarhinin baş aktörleri oluyorlardı.
Tek Tanrıcılar, kural olarak, çok tanrıcılardan daha saldırganlar ve gün boyu misyonerlik için çalışıyorlar. Eğer bir Din, kendi yanında başka Dinlerin varlığına ve yaşamına müsade ediyorsa, ya bu dinin Tanrısı Evren’in güçlü varlğı değil yada bu Tanrı’dan evrensel gerçeklerin bir bölümü saklı tutulmaktadır. Halbuki tek tarıcılar, gerçek bir Tanrıdan bilgilerin bütününü aldıklarına inanmaktadırlar ve diğer bütün dinlerin var olma ve yaşama haklarının, ellerinden alınmasını savunurlar.
Son iki bin yıldan buyana, tek Tanrıcı dinler, kendileriyle rekabet eden diğer çok Tanrı’lı dinlerin yok edilmesi için, ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Birinci yüzyılda, tek Tanrıcı dinler yok denecek kadardı. 500 yılında koca Roma imparatorluğu tek Tanrılı hırıstıyan olmuşlardı. 1000 yılında Arupa, Batıasya ve Kuzey Afrika da insanların çoğunluğu tek Tanrılı dinlere aitlerdi. Bu gün ise, İnsanların çoğunluğu herhangi bir tek Tanrılı dinin taraftarı bulunuyor. Ve dünya politikasını belirliyorlar.
IV.
Nasılki, politeizm içerisinde, animizm yaşamaya devam ediyorduysa, Monoteizm içerisindede Politezm ve Animizm yaşamaya devam ediyor. Aslına bakılırsa, madem bir insan en yüksek tanrı için ibadet yapıyorsa, diğer küçük tanrılar için yapmasına gerek yada ihtiyacı kalmaz. İşte bu konuda tek Tanrılı dinler aldatıcı davranıyorlar. Her şeye hakim olan büyük Tanrının yanında küçük Tanrıların da yardıma çağırılmasını, çok büyük günah ve cehennemlik görerek yasaklıyorlar.
Teori, Teoloji ve Gerçeklik arasında büyük farklılıklar olabiliyor. Bu durum, İnsanların ihtirazsız ve eleştirisiz bir şekilde Monotoist düşünceyi yutmasını zorlaştırıyor. Bu insanlar için, herşeye hakim olan tek Tanrı, yardıma çağıracaklar için çok uzakta duruyor. Tek Tanrılı dinler diğer çok Tanrıları dıştalayarak yok etmeye çalışıyor. Çok Tanrıcılık ise toplumun içine sadece arka kapıdan girebiliyorlar. Dinler arası savaşlar esas olarak bu nedenle, tek Tanrılı dinlerin çok Tanrılı ve diğer dinlere yok etme amacıyla saldırmasından dolayı olmuştur.
V.
Çok Tanrılı dinler içerisinden, sadece tek Tanrılı dinler değil, onların yanında, ikili (dualist) dinlerde gelişiyorlardı. İkili(dualist) dinler, bir birlrine karşi mücadele eden iki Gücün varlığına inanıyorlar. İyi ve kötü. Tek tanrılı dinlerden farklı olarak, ikili dinler, Kötünün, Tanrı tarafından yaratılmadığı için ona bağımlı olmadığını, kendi başına bağımsız bir Güç olarak hareket ettiğini düşünürler. İkiciler(dualistler) bütün Dünya’nın bu iki güç(iyi-kötü) arasında süren Savaş alanı olduğuna, dünyada olup bitenlerin hepsi bu savaşın bir bölümüdür. Dualistler oldukca canlı bir dünya görüşüne sahipler. Şu üç soruyu sorarak, bu sorulara buldukları basit ve doyurucu cevaplar ile insanları mutlu etmeye çalışıyorlar. Dünyada neden Kötü var? Neden acı yada üzüntü var? Neden iyi insanlarda acı yada üzüntü çekiyorlar?
Dualistlere göre, Dünya herhangi bir, herşeyi gören bilen ve hakim olan birisince yönlendirilmediği için. Kendi başına bağımsız hareket eden bir Kötü mevcuttur ve Kötünün işi kötülük yapmaktır.
Dualist(ikili) dinlere verilecek en iyi örnekler eski iran dinleri olarak bilinen Zerdüştlük ve Manüçeizm’dir. Zerdüştlük taraftarları, dünyayı iyilik Tanrısı Ahura Mazda ve kötülük Tanrı’sı Angra Mainyu’nun kavga alanı olarak görüyorlardı. İnsanlar iyi Tanrı’nın yanında yer almalıydılar.
Zerdüştlük i.ö. 550 yılından i.s. 651 yılına kadar yaşadı. Kendisinden sonra gelen bütün dinleri etkiledi.
VI.
Üçüncü ve dördüncü yüzyıllarda Maniçeizm yayılıyordu. Maniçeizm, arap müslümanların zerdüşt İran’ı fethetmesiyle sona eriyordu. Böylece dualist dinlerde hayata veda ediyorlardı. Günümüzde çok az sayılarda Hindistan ve İranda bu dine ait insanlar yaşamaktadırlar. Ayrıca Maniçeizm Uygurların devlet diniydi. Maniçeizme göre dünya Işık ile Karanlık arasında süren kavga meydanıydı. Işık burada bilgi ve Karanlık ise cahillik olarakda düşünülmektedir.
VII.
Monoteist dinler, dualist dinleri tamamen yok edemedikleri gibi, onlardan çok sayıda elementleride kendi içlerine aldılar.
Görüldüğü gibi, monoteist dinlerde, monoteist, dualist, polyteist ve animist Elementlerin karışımından oluşmaktadırlar. Mesela, bugün ortalama bir hırıstiyan, monoteist bir Tanrı’ya, dualist bir Şeytan’a, politeist Kutsallara, anımist Cinlere inanmaktadır. İşte bu inançlar karışımına Din bilimcileri Senkretizm diyorlar. Belkide, sadece bir tek dünya dini vardır, oda Senkretizimdir.
VIII.
Buraya kadar anlattığımız inançlar ve dinlerin ortak yanlatı, hepsinin doğa üstü bir Tanrı inancına sahip olmalarıydı. Ama tarihte, hiç Tanrı inancı olmayan dinlerde var. Mesela, Hindistan’da Janizm ve Budizm olduğu gibi, Çin’de de Konfuzianizm ve benzerleri Tanrı’sız dinlerdir.
IX.
Son olarak, Anadolu Aleviliği’nin tek Tanrı’lı din olan İslamın saldırgan ve misyoner politikalarından nasıl etkilendiğine, neler yaşadığına ve Tarihe nasıl tanıklık ettiğinede kısaca bir bakalım.
Önceden bir konuya değinmemiz gerekiyor. Tarihte devlet kuran ve kurduğu devleti bir süre yaşatabilen türk hükümdarları, kurdukları devlete hükümdar olabilmek ve kalabilmek için, kendi dinlerinden vazgeçmek yani dönmek ve döndükleri yeni dinin bekçiliğini yapmak, yani onu korumak zorunda kalmışlar yada bırakılmışlardır.
Anlatacağımız üç örnek, konuyu yeteri kadar açıklığa kavuşturacaktır. Konular, monoteist din olan İslamın ortaya çıkışından buyana diğer dinlere karşı takındığı saldıırgan ve yok etme anlayışlarıyla ilgilidir. Bu, islam dinine karşı tek yanlı bir suçlama yaklaşımı değildir, tabiki Türk hükümdarlarının dinleri ne kadar ciddiye aldıklarıylada ilgilidir. Kendi eski dinini terk eden ve ondan dönen bir hükümdarın, yeni dinine neden ve nekadar bağlı kalacağı düşünülür.
Birinci örneğimiz Uygurlardır. Uygur İmparatorluğu kurulduğunda, Sogların danışmanlığı ve yardımıyla, Uygur yönetimi kendi geleneksel dinlerinden dönerek, eski İran dini olan Maniceizmi devlet dini olarak ilan ediyorlar. Bunu, islamı kabul etmemek için, onun misyoner ve fetih baskılarından korunmak için yaptıkları düşünülüyor.
İkinci örneğimiz Selçuklular. Selçuklu hükümdarlarından Tuğrul Bey, kendisinin Abbasi halifesi tarafından Sultan ilan edilmesini talep ediyordu. Abbasi halifesi ise bu talebe karşılık, Tuğrul Bey’in sünnilik dışında kalan diğer bütün islami inanç guruplarına karşı savaş açmasını şart koşuyordu ve Tuğrul Bey bu şartları kabul ediyordu.
Üçüncü örneğimiyde Osmanlılardan. Osmanlı İmparatoru Yıldırım Beyazıd(1389-1402) Mısır Halifesinin müsadesiyle Sultan ünvanını alıyordu. Karşılığında ise sadece sünniliği destekleyeceşine ve diğer islami guruplar ile savaşacağına söz veriyordu.
İster Selçuklular döneminde olsun, ietersede Osmanlılar döneminde olsun, İslam dini kendi monoteist karakterinden dolayı, kendi dışındaki diğer inanç ve Dinleri, sahte olmakla suçlayarak onları zayıflatmak ve hatta mümkünse yok etmek için çalışmaktadır. Bu politikalarını uygulayabilmek için fırsat arar ve provakasyonlar yaratarak fırsata dönüştürmeye çalışır.
Burada ayrıntılarına girmiyoruz ama hem Selçuklular döneminde, hem Osmanlılar döneminde ve hemde Cumhuriyet döneminde, sünnilik dışında kalan, diğer İnançlara yönelik uygulanan zulüm politikalarının nedenleri buralara dayanır.
X.
Yukarıda kısaca verdiğimiz, Dinlerin Gelişme Tarihi Kronolojisi’ne dikkatlice baktığımızda, Anadolu Aleviliği’nin kronolojide belirlenen bütün evreleri tanıdığını tesbit edebiliriz. İnsanlığın yarattığı ilk İnançlar olan Atalar Kültü ve Animizmden oldukca güçlü elementler(can ekmeği, Ruhi vb.) Anadolu Aleviliğinde hala yaşamaktadır. Sonraki evrelerden elementler zaten açık ve görünür duruyorlar.
Aşk ile, …
Hüseyin Akpınar
Frankfurt, 15.01.2022
DÜNYA DİNLER TARİHİ, HOŞGÖRÜ VE ZULMÜN TARİHİDİR ANADLU ALEVİLERİ TARİHE ŞAHİTDİR
20 Ocak 2022 Alevi Haber Ağı
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.