SENDEN SONRA
Sevgimiz;
Biliyorum öldüğümde küfürler, hakaretler edecek insanı ve doğayı sömürenler. Biliyorum ki devrim ve sosyalizm mücadelemiz tarihi yeniden yazacak. Tıpkı yârin yanağındaki sevgimiz misali.
Sen gibiyim;
Ne hayal ediyorsan, ne hissediyorsan, ne düşünüyorsan yoluna yoldaş olduğum sen gibiyim, ey sevgili!
Hepsi buncağız;
Dedi ki ‘bayram da ne alayım’, ‘biraz gönlün, biraz gülümsemen ve biraz da öpmelerin hepsi buncağız yeter bana’ dedim.
Gözlerinde;
Çocuktum elinde büyüttün. Bir süre ayrı kaldık. İlk gördüğümde sarılıp ağladım gözlerinde ‘canım’ diye diye.
Sessizliğim;
Herkes konuşuyordu, sessizliğimdi dudaklarında kalışım. Nasıl da çıkıp sokaklarında, caddelerinde avazım çıktığınca bağırmak geldi ‘seni seviyorum’ diye.
Cam kenarım;
Aramızda olmasın mesafeler kalplerimiz yan yana olsun. Sevgimiz iki koltuğa sığsın, cam kenarım gözlerin olsun. Lokma lokma yediğim, yudum yudum içtiğim, ellerini bırakmadan bitmeyen yolculuklarımız olsun.
Şimdiki zaman;
Hala o saat aynı olsun. Ne akrep, ne yelkovanı gitmesin hiç bir yere. Biz gibi kala kalsın. Yüreklerimizde dursun. Şimdi ki zaman olsun. Her zamanımız.
Çobansız;
Güneş gibi ay gibi aydınlansın, her yerimiz. Çobansız kuzular olalım. Her yer halen kır çiçeğiyken. Yanlışımız ve yalnızlığımız olmasın.
Esirgemedin;
Kör sokak kedilerinin yoldaşıyım, sağır sokak köpeklerinin yoldaşıyım. Sevgin bir tas aş, bir tas su esirgemedin bugün. Ne mutlu yoldaşlarıma ve bana.
Işık;
Satır arasında yazdıklarımı, çizdiklerimi aşkının dehlizlerinde ürettim. Ne de güzel bir bayram havasıydı. Ellerinde ve dilindeyken, tüm eserlerim ışık bulunca biliyorum.
Gönül sarayım;
Bir dağ başında, bir ormanda, bir deniz kenarında evimiz olmayacaktı. Hem ev dediğin nedir ki içinde gözlerinin ışığı, gülümsemen ve sevgin yoksa. Ha burada, ha orada evler olmuş neyleyim. Gitmediğin her yer bana dağ, orman, deniz. Eksilmediğini, eksiltmediğini eskitmediğini, eskimediğimizi bilmek en güzel ev, gönül sarayım.
Yolum;
Ne çok kaybolurdum sokaklarında, ne çok kaybolurdum caddelerinde. Şimdi yüreğinin dağ başlarında hiç yolumu kaybetmez oldum.
Fotoğraf;
Bir fotoğrafını gördüm. Meğer ne az bakmışım. Nasıl da güzelmişsin meğer. Seni bir sürü bir sürü öptüm fotoğrafından. Oysa burnumun dibindeydin, mis mis kokularınla. Ne çok istedim, bir sürü bir sürü öpmeyi, doymamacasına. Seni çok seviyorum gök kubbem…
Bizim zamanımız;
Satürn’e gönderselerdi. Her şeyimiz şeffaf olsaydı, bütün gezegenler, içimizi dışımızı bilseydi. Yakıtımızın sevgimiz olduğunu görselerdi. Masal kahramanları olarak indiğimizde Satürn’e. Alkışlar dünyanın her yanında duyulsaydı. Artık saatler bizim zamanımıza kurulsaydı. Birimiz akrep, birimiz yelkovan olsaydı.
D vitamini;
Sımsıkı sarıldığım her anımız içim, dışım güneşe doyuyor. Bundandır doktor hiç d vitamini yazmaz oldu bilesin.
Kır çiçeği;
Bir silaha dönüşüyorum ve sadece senin parmak izinle çalışıyor tetiği. Acıyan her nokta mı bildiğinden, bu narin dokunuşların ve her dokunuşunda tetiğe dünyanın her yanına kır çiçekleri saçıyorum. Doldur doldurabildiğin kadar şarjörü, durmadan ateş et gökyüzüne.
Alerji;
Salgın vız geldi. Ne de güzel kutladık, doğum gününü, bir kaç gün sonra olsa da. Sen hasta, ben hasta olsak da yaşam kadar ölümde de bir olduk. Gelişin buralar da bayram yeriydi bilesin. İstemedik ölsek de ardımızdan dua muaa. Yetmişti, yetişmişti gelişin can, kan, şifa olmuştu. Sana da bana da nafileydi. Bu salgın, bu savaş, bu soykırım. Ellerimiz, gözlerimiz, dudaklarımız ve sevgimiz inadına haykırıyordu, zafer naralarını çoktandır. Israrla ve inatla açıyordu tüm alerjilerimize rağmen kır çiçeklerimiz. Varsın uçuşsun polenler, bırak gözlerimizden aksın yaşlar, yeter ki ayrılığımız olmasın ağıtımız.
Çıkış;
Ne de güzel geçti, kışımdan yaza günlerim. Nasıl güzel çıktım, zifiri karanlık kuyularımdan aydığınla.
Gülümsemen;
Tam acılarımı göğe kaldırmışken indirdin, dindirdin. Ne varsa gömdün hepsini fırtınalarım kopup, yer gök yıldırımlarımla sarsılacakken susturdun, durdurdun. Ne varsa silip süpürdün hepsini kapılardan, pencerelerden, güneş olan gülümsemen girince.
Kahve;
Kahve bahaneydi asıl yudum yudum içtiğim gözlerinin ışığıydı.
Köle;
Bitsin insanın insana köleliği diye oldu, bitti mücadele ederken. Bugün ne çok kölen olmaktan mutluydum, bir bilsen.
Dijital kölelik;
Yıllarca sömürünün aleti olan, dinin yandaşı oldu, bugün bilim. Sömürüye devam, höykürüşlerinin adı bilim. Avaz avaz höykürenlerde bilim adamı oldu, din adamlarının yanında. Yeter ki kapitalizminin çarkları dönsün. Din veya bilim adamı olmanın farkı kalmadı bugün. İnsanın insanı ve doğayı sömürüsü devam etsin diye tüm höykürmeleri, çıldırasıya devam etsin tüketim ki kalmasın dünya da akıl, zekâ ve düşünme daha da sömürelim diye. Üç güne kalmaz takarlar çipi ahaliye bahanesi de coronavirüs olur, sanma ki sadece bir salgın bu. Bilesin ki hem savaş, hem soykırım, hem de dijital kölelik hepsinin adı. Susma, durma, birleş, diren ki yıkılsın bu düzen, dönsün bu devran, kalmasın kölelik…
H.H.B.