NEFESİMİN PARADOKSU 

NEFESİMİN PARADOKSU

 

gözlerime derman olasın diye sevmiştim

nicedir kör ettin gidişinle

 

aşka aşık bir dal gölgesiydin düşümde

karabasanım olana dek

 

yeni bir ev istemiştim gönül bağında

bataklığı mesken eylemişsin meğer

 

yalnızlığıma uğrarsın umuduyla sarılmıştım

bilemedim bunca yıl yalnız bırakacağını

 

bir rüyaydı kendimi en iyi hissettiğim halimdin

kabusların en büyüğünü yaşatana kadar

 

 

iyi bir insanım diye iyiliğimi buldum derken

kötülüklerinin harabesi çöktü üstüme

 

*

 

her yeni çözüme dayalı hamleme

daha da beter ettin attığın her adımla

 

dili sevgi dili sevgilim saydım

zehrinle yaralarımın kabuğunu soyana dek

 

sana kavuşmamın kupası yoktu bende

sense tüketmeyi zafer madalyası sayarmışsın

 

tek bir damla su içmekti çölünde sevgim

kirpiklerim yanıncaya alevlerini hissetmedim bile

 

çocuğumdun çocuğundum kimi zaman

piç gibi ortada bıraktığın güne kadar

 

sevginle dünyanın her yanındaydı hayatım

dört duvara layık gördün oysa

 

*

 

daha ne yaşamıştık doymamıştım gülüşüne dahi

bedduların örümcek bağladı her yanımda şimdi

 

 

bir ömür kahkahalarımdın dudaklarımda

biledim her gece bir ağıt okutacağını

 

bir düştü, belki tombul çocuklarımız olmayacaktı

bir de uyandım ki içimdeki çocuğun katiliymişsin

 

nasıl da güzel gelmiştin birden bire her yanıma

nasıl da gittin, cehennem ateşine atıp

 

yolculuğa çıkmıştık ki sendin yolun tatlısı

yer yarılıp karanlık dehlizlerine atana dek

 

bir lokma bir hırkayla sevmiştim

saat koleksiyonunun kutusu bile değilmişim oysa

 

*

 

seni seviyorum demeyi şifa sayardım kendime

sevmedim, nefesin, canın değilim dediğin güne kadar

 

 

seninle doğmuştum en güzel çocukluğumdun

gençliğimi göremeden öldürdün pes sana

 

 

anne de olamadın baba da olamadım

babalarımızın mezarı da fayda etmedi

 

 

sonsuz hayata kavuşacağım dediğimdin

altın kadehteki zehrini içirene dek

 

bir su damlasıydım hiçliğin deryasında aşkımla

cennetimi alev alev yakıp yıktığına güne değin

 

 

bir okyanus misali dalıp yüzerdim sende

bataklığının alevlerine gömdün de ne oldu

*

 

gelirsen ıslığınla koşardım kollarına

kulaklarımda soykırım marşların çalmakta artık

 

elma dersem çık armut dersem de çıktı bizim ki

kestin kolumu kanadımı dal dal

 

bir kahve zamanıydık kırk yıldı en az

siyanüre doyurdun saolasın, varolasın

 

öğleden sonra bir baloda tanıştık masalındaydık

giyotin dilin boynumu uçurana dek

 

şuraya buraya yazıyordum ben ve sevgilim diye

bir yabancı bile değilmişim nazarında

 

davul zurna eşliğinde bir halay sevinciydik

cenaze marşımın bestecisi ne ara oldun

 

*

 

Paris aşkı derlerdi dar gelirdi, dünyaya bedeldik

lağım çukurlarına gömmeye çalışırdın oysa

 

sonbahar olurdu ılkbahar aşkımızla

yazımı kışa çevirmeyi makbul görür oldun

 

gerçek sevgi, gerçek aşk avuçlarının arasındaydı

tırnaklarındaki yalanlarla tanışana dek

 

her günaydın, iyi geceler canım canıma can katardı

öğrenemedin ne gece ne gündüz canım demeyi

 

sağlık, mutluluk, huzur dilerdim her gün

ömrümü kemiren kanserimle adaşmışsın oysa

 

sonbahar geldi diye sevinirdim geleceksin diye

çoktan kapıya pencereye getirmişsin karı, fırtınayı

 

*

bir dağ, orman, deniz huzuruydu gözlerin

sıkış sıkış binaların bodrumlarına hapsettin

 

birdenbire bağladın, aşık ettin bir ömür saydım

gündelik eğlencenmişim nasıl da kandım

 

bir bilge, bir deha diye severdin

cahilliğinle aça aça bitirdin kurşun kalem misali

 

çıkarmazdın odanın baş köşesinden

meşgule aldın kağıtlarını değiştirdin değiştireli

 

seni seviyorum kalbim deyişine inandım

enseme basıp nefes alamıyorum dedikçe bastın

 

ben ve canımın dünyası diye yaratırken

dar ettin dünyayı canım çıkana dek

 

*

yüreğim aşkının köyüyüne taşınmıştı

gün geldi şehirleri dar ettin

 

her an yüreğindeki sevgiyi hissederdim

yüreğimin tüm yaralarının kabuğunu soydun lakin

 

geldiğin gün hayatımın en iyi günüydü

yıllar sonra çekip gittin zehirlendiğim gün oldu

 

severek asla bırakmadığım el de senindi

kafama sıkıp giden el de senindi

 

sensiz günüm olmasındı umudum

gidip de gelmeyen sonsuz karamsarlığım oldun

*

her bir parmağımı kalbim kalbim diye sayardın

ne kol ne bacak bırakmadın kesmedik

 

ne dilinin sesine, rengine ne de tadına doymadım

uyandım ki yılan dilin her yanımı ısırmış

 

sonu gelmeyen mutluluğumdun

sonumu getirene dek

 

rüyamdın hiç uyanmak istemezdim yanında

kabusum olup uykusuzluğum oldu gidişin

 

odanın duvarındaki yapraklardım her gece

söküp attıp plastikle boyadığın güne kadar

 

 

*

 

her yerde dans ederdik aşk ile

cenazemin ön hazırlığıymış herşeyin oysa

 

dünyanın bir ucundan bir ucuna gideceğiz

yalanıyla beslemişsin küçük kömürlüğünde

 

arkadaşım, dostum, yoldaşım, sevgilim saydım

düşmanca dilin mermiler saydırdı

 

tek başına gülümsemen servetimdi

para, pul, mal ve mülk aşığıymışsın fakat

 

bir asır az gelir aşkımıza derken

sense çekip gitmeyi üç dakikaya sığdırdın

*

 

asla ayrılmayacağız diye söz vermiştik

şimdi senin için bir yabancı bile değilim

 

sevgimizde, aşkımızda çelikleşeceğiz derken

naylon gibi yakıp yakıp erittin, kokuttun

 

seninleyken seviyordum bu hayatı

hayatımı mahvettin başın göğe ermiştir umarım

 

en sevdiklerimden deniz, senle güzeldi

denizleri bitirdin çöl eyledin dünyamı

 

nasılda sarılırdım öğleden sonra uykularımızda

vicdansızca bıraktın sonunda  yıllardır uykusuz

 

ne çok sevmiştim masumiyetini

meğer için dışın kibir doluymuş

 

H.H.B.

 

27/28.11.2020

İlgili Haberler
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Menü
Sohbeti Başlat
Merhaba,Web Sayfamıza Hoşgeldiniz..
Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?