Nur, Işık, Evren, Yansıma ve Yanılsamalar;
∎ Işıktan Başka Birşey Yoktu;
Bâtıni Alevi felsefesinin derinliklerinde, günümüz bilimi ile bire bir paralellik göstererek açıklanan bir çok olgu vardır ki “Evrenin var oluş serüveni” buna en bariz örnek olabilir.
Bazı bilim insanları evrenin başlangıcını oluşturan ilk patlama öncesi olağan üstü parıltılı sıcak ve yoğun bir enerji kümesinden bahsederler. Ve hemen akabindeyse herşeyin bu söz konusu yoğun enerji kümesinin boşluğa taşmasıyla oluşmuş olduğunuda eklerler.
Buna göre evrenin varlık kazanmasının altındaki ilk neden herşeyin aslı olan ana enerji kümesinin kendisinden taşması yada etrafa yayılmasıdır.
Alevi deyişlerinde adı “nur” olarak şifrelenmiş olan kelime tüm varlık deryasının özü olan ana enerjiden başkası değildir.
Bu ânı anlatan günümüz bilim adamlarından “Jaques Girardon” şöyle der; “O çok şaşırtıcı bir andı. Yoğunluğu o kadar yüksekti ki maddenin kendisi bile varolamıyordu. Işıktan başka birşey yoktu. “
Jacques Girardon’a göre “önce ışıktan başka bir şey yoktu”. Üstelik o kadar yoğun ve sıcaktı ki maddeyi anında yok ediyordu. Bektaşı geleneğini kurumsallaştırmış olan ünlü Bektaşı babası Balım Sultan “kendinden başka herşeyi yutan” bu ışıktan şöyle bahseder;
Dikensiz develik nereden bitti
Bu dört kilit anın dibinde bitti
O nesne ne idi cihani yuttu
Cihani yutandan haber ver imdi
Balim Sultan
∎Evren koca bir yanılsamalar yumağıdır;
Alevi felsefesine göre evrenin varoluşu “Mutlak Varlık” olarak tanımlanan herşeyin asli kaynağı olan “Ana Potansiyelin” bir gün açığa çıkma istemiyle başlar. Tüm evrenin ana potansiyeli olan Mutlak Varlık tamamiyle maddeden arınmış saf ve katıksız bir enerji ve bilinç hali olduğu için “La mekan” yani mekansızdır. O, hiçbir mekana sığmayacak kadar büyük ve tüm mekanları kendi özünün dışa vurumuyla varedecek kadarda sonsuzdur. Mutlak Varlık Evren’e kendi sıretini verecek olan ışığın maddeye bürünmüş haliyle yayılmıştır ki bundan dolayı da Evren içinde onun özünü barındıran koca bir yanılsamalar yumağıdır.
∎Her Yerde ve Her Şeyde Sadece Bir;
Buna göre “Varlık Deryası” tıpkı bir aynaya benzer. O sadece “Ana Potansiyel’den” taşmış olan enerjiyi kazanmış olduğu formlar ile yansıtarak görünür. Ana Potansiyel’in özü Varlık deryasında yansımaları olan “formlar” ile görünür. Her bir formun içindeki ana potansiyel öteki tüm formlarla aynı özelliklere sahip olduğu içinde Formların tümü Evreni, Evren ise “Formların Birliğini” oluşturur. Alevi içrek felsefesinde “Vahdeti Mevcut (Varlığın Birliği)” olarak nitelendirilen bu durum en küçüğünden en büyüğüne var olan her şeyin bir ve tek kaynaktan yansıdığı için Tanrı’nın (Mutlak Varlık’ın) görüntüsü her ne kadar çok görünse de, işin aslında heryerde ve her şeyde sadece Bir’dir.
Tüm vadiler gibi sahralar gibi
Sıradağlar gibi yaylalar gibi
Akan sular gibi deryalar gibi
Cümle alem bir can imiş bilmedim
Daimi
∎Siyah Bir Işık Olan Allah;
14,5 milyar yıl önce yaşanan patlama (yada saçılımda/taşmada) herşey evrene bu ışığın maddeye bürünmesiyle yayılmış oldu. Mekansız olan Mutlak Varlığın içindeki saf enerji “kendi özünden kendisi ile dışa taşarak varlık deryasına taşma eylemini gerçekleştiriyordu. 11 ve 12. yüzyıl arasında yaşamış olan “İbni Arabi” bu yayılışı şöyle özetlemekte;
“Siyah bir ışık olan Allah isimlerinin ve özündeki sırrın görülmesin, anlaşılmasını istedi. Kendisinin bütün gizlerinin bir aynadan kendisine bakar gibi kendisine görülmesini arzu etti ve evren olarak tezahur etti. O kendisini kendisine görünür kılmak icin varoluşu ve insanları var etti.”
∎Herşey Başlangıçta Ayrışmamış Bir Bütünlüktü;
Çoğunluk tarafından bu görüşün bu çerçevede en iyi dillendirmiş kişinin Arabi olduğu söylensede O henüz doğmadan (1165-1240) “1965 yıl önce” Hindu felsefesi adına yazılmış olan “Birinadaranyaka Upanişsad’ında” aynı görüş şu şekide dile gelmekteydi;
“Herşey başlangıçta ayrışmamış bir bütünlüktü. Sonra ayrışmayla isim ve görüntü formlari gibi göründü. O, “ben yaratılışın kendisiyim çünkü bütün bu evreni içimden yansıttım” diye düşündü ve herşey oldu. O ayrışmamış potansiyel kendisini bilmek kendini ifade edebilmek için hiç degişmeden ilizyon sayesinde her bir görüntü ve form haline geldi ve böylece ilizyon nedeniyle çok olarak algılandı.”
∎Holoğram Dünya;
Evrende, Mutlak Varlık’ın potansiyelini taşıyarak yayılmış olan ışığın maddeye bürünmüş tüm hallerinin toplam ilüzyonu “vahdeti mevcudu” oluşturur.
Bu mevcudatta;
Hak; Mutlak varlığın,
Evren; Hakk’ın,
İnsan; Evren’in bir yansıması olarak belirir.
İnsan kendini bilirse Evrenin,
Evreni bilirse Hak’ın,
Hak’kı bilirse Mutlak Varlığın sınırlarına merdiven dayar.
Sicim teorisinin kurucusu olan ünlü bilim adamı “Prof. Michio Kaku” varmış olduğu tüm araştırmaların ardından şu kanıya varmıştır; “Yaşam yanlizca bir ruya. Bilim yaşadığımız dünyanın Matrix filmindeki gibi hologram dünya oldugunu gösteriyor. Gerçek sandığımız herşey beyinde hayal olarak oluşuyor.”
“Albert Einstein” ise inanılması güç bir şekilde kendisinden 2679 yıl önce yazılmış olan Upanişsad’daki bilgileri tekrarlamaktaydı; “Her insan evren dedigimiz bir bütünün bir parçasıdır. Zaman ve mekanla sınırlı bir parça. O kendisini, düşüncelerini ve hislerini bir çeşit optik yanılsama olan diyerlerinden ayrı bir şey olarak deneyimliyor. Bu yanılma, bu aldanma, bizim için kişisel arzuları ve bize en yakın bir kaç insanın sevgisini sınırlayan bir tür hapishane. Görevimiz tüm canlıları ve doğayı tüm güzellikleriyle kucaklayana kadar ufkumuzu genişleterek bu ceza evinden kurtulmak olmalıdır. ” der.
Bu halde Albert Einstein’inde belirttiği gibi “Vahdeti Mevcut” mevcudatın birliğine dayanır. Mevcudat bahsini ettiğimiz aslı Mutlak olan ışıktan meydana gelmiş varlık sahası içindeki tüm herşeydir. Bu “tüm” olan herşey her ne kadar artık çok gibi görünüyor olsada aslında bir ve aynı olan Mutlak varlığın varlık deryasındaki yansımaları oldukları için kendinden habersiz birer Mutlak’tırlar. Yani evrende varolan herşey her ne kadar birbirierinden farklı görünüyor olsalarda birebir aynı ve tek olan bir şeyin yansımasıdırlar…
Yansımalarıdır çünkü O, değildirler. Tekrar O olabilmeleri için içine akmış oldukları varlık deryası ile bu deryanın onlara bahşetmiş olduğu bedenleri terkederek tekrar saf bir bilinç ve enerji olabilmek adına uzun bir devriye sürecine tabi olmaları gerekir. Her bir insanın amacı kendisinden kopmuş olduğu ana parçaya geri dönerek aslına kavuşmak olmalıdır.
Bütün evren semah döner
Aşkından güneşler yanar
Aslına dönmektir hüner
Beş vakitle avunmayız
Hüdai
Karan Ap