YAŞAM VE KADIN
21ci Yüz yılın bilimsel ve teknik çağı, insanlığın kökleri üzerine yeniden varoluşu kadar, dahada belirleyici olarak kadınların doğuş çağıdır.
Neolitik toplumun doğrucu tanrıça gücü olan kadın, sınıflı toplumun tarihî boyunca sürekli yitirmeyle karşı karşıya kalmıştır.
Tarih bir anlamda yükselen sınıflı toplumla birlikte güç kazanan egemen erkeğin tarihidir.
Egemen sınıfsal karakter, egemen erkek karakteriyle birlikte oluşur.
Burada da geçerli kural, mitolojik yalanlar ve ilahi cezalandırmalardır.
Bunun altında ise çıplak kaba zor ve sömürü gerçeği vardır.
Toplumun egemen erkek karakteri, günümüze kadar kadın olgusunun bilimsel değerlendirmesine bile fırsat tanımlamıştır.
Dinden çok tabusal bir alan sayılmaktadır.
Namus adı altında, aslında erkeğin en sinsi, en hain ve zorbaca gasp ettiği kadın gerçekliği ve hakları gizlenmektedir.
Kadının tarih boyunca kimliği ve kişiliğinden yoksun bırakılarak sürekli erkeğe tutsak edilmesi, sınıfsallaşmadan daha olumsuz sonuçlara yol açan bir olgudur.
Kadının tutsaklığı genel köleliğin, düşüşün bir ölçüsüdür : toplumda yaygınlaşan yalanın, haksızlığın ve zorbalığın bir ölçüsüdür, her tür kirlenmenin uşaklığın bir ölçüsüdür.
Bu tarihin tersine çevrilmesinin en derin toplumsal sonuçları beraberinde getirmesi kaçınılmazdır.
Kadının özgürce yeniden doğuşu, toplumun tüm alt ve üst kurumlarında genel bir özgürleşmeyi, aydınlığı ve adaleti zorunlu kılacaktır.
Kazanan kadın, her düzeyde kazanan toplum ve birey demektir.
Kadın sorununu açığa çıkaran, sorun olarak aşılmasının engeli ve sürekli askıda kalmasına neden, erkek egemenliği ve erkek aynı anda sorunun kendisidir.
Kaba erkeğin yontulması, gelişimi ve terbiyesi bir o kadar hayati önem taşımaktadır.
Kemal Cenik.