Resmi Devlet Tüzel kurumları, Belediyeler Alevi Bektaşi Demokrasi Yolunu, İnanç Felsefesini Objektif Yansıtamaz. Barış Ödülleri, sanatsal kültürel aksiyonlar şeffaf bilimsel ve hakkaniyetli olmalı! Toplumsal rızalık, konsensüs sağlanmalıdır!
Zira, velev ki ileri, çağdaş, demokratik görünseler bile, sonuçta resmiyet, dar merkeziyetçilik ve bir kapıdan giriş arz ediyor. Ki, bizlerin savunduğu ve yolumuzun süreği ve değerleri anlamında fikir ve inançlar manzumesi, tek başına bir resmi kuruma, yörüngesinde bağlantılarına ve gölge oluşumlara bağımlılığı men eder. Başka somut bir örnek, her yıl tespit edilen ‘Barış ödülü’ kime verilecek koşulları ilkeleri, evrensel anlamda düşünür, Ozan, Sanatçı, yazar vb alanlarda gerçek reel Barış Ödülünü hak edenlere, Barış adına büyük çaplı çalışma yapanlara, ilgili donanımlı estetik yapıtlar üretenlere, bu davada bedeller ödeyenlere değil de…başka tür mevzuatlar, çeşitli ilişkiler ve çelişkiler etken olabiliyor organizasyonlarda. Keza, kadro, sanatçı, yazar, panelist vs belirlemelerde de genelde aynı ilişkiler yumağı devam ediyor. Yıllarca bu tür konuların tanığı ve sanığıyız Hak hakikat sürek ve erek adına! Yolun kendisi olmadan, yol yürünmez şiarımızdır. Diğer önemli noktalardan biri de, ”Barış” gibi ulvi kavramın yerini, ilgili tüzükte Vatan Millet edebiyatı, şövenizm kokan görüş ve tümceler, etnisite vurgusu ”Barış” gibi evrensel tema ile çakışıyor! Burada yurtseverlik, evrensellik sentezi; şövenizm, tekçilik öne çıkarılarak, özünden koparılarak ters yüz ediliyor.
Bazen merkezi düzeyde Hükümetler, Belediye Başkanları, Bakanlık, çeşitli kültürel, sanatsal, inançsal, toplumsal veya benzer kurumların, yöneticilerin, yakınlarının sırtlarını dayadıkları partiler, genel merkezler, iş çevreleri, çeşitli güç, çıkar odakları, egemen güç erkleri etken olabiliyor komisyonlarda alınan kararlarda.
Hatta, Barış ödülü konuşmasında kimi parti genel Bşk, başkanlar, mebuslar, veya bir çok etkin çevreler, hatipler, araştırmacıyım diyenler veya kimi sanat edebiyat kesimleri; Hünkar Hacı Bektaş diye başlayarak sözüm ona övdükleri bir anmada, Bektaşiliğin fütuhat’ından bahs ederek güzellemeler diziyor, övgüyle bahsediyorlar. Gerçekten yürek dağlayan bir hal. Bazen güleriz ağlanacak halimize. Hak aşkına kararı siz verin dostlar; özü Barış, sevgi, adalet, paylaşım olan bir inanç ve felsefenin neresine sığar Fütuhat gibi yayılmacı emeller?! Heyhat, ya bilmeden konuşuyorlar ki, bu ayıptır, tezattır bu yola. Daha vahim olanı, ”Barış Ödülü” gibi savaş, fütuhat karşıtı olması gereken bir yol erkanının, üslubuna bakın? Yakışıyor mu, evrensel, hümansit değerler silsilesi olduğu iddia edilen seremoniye?
Veya, bilerek konuşuyorlar resmi ideolojinin gereği. Ki, her ikisi de her halükarda kabullenilecek bir durum değildir asla! Her zaman olduğu gibi, gerçekleri yazmağa, haykırmağa devam edeceğiz, yıllardır uzun soluklu sanat mücadele maratonumuzda hem zulüm düzenlerinden hem de içimizdeki iktidarlardan ve çeşitli güç ve çıkar odaklarından maruz kaldığımız ağır bedeller, aleni veya gizli yaptırımlar pahasına! İstisnalar kaideyi bozmaz, bir avuç iyi niyetlileri tenzih ederim. Onurunu koruyan büyük değerlerimizin zaten söz saz hakları ellerinden alınıyor! Bu realite geçmişte de böyleydi, günümüzde de. Dolayısı ile merkezi, direkt veya indirekt güç odaklarınca, ahbap çavuş ilişkilerince saptanan kararlar yerine; geniş katılımlı, özgür demokratik koşullarda topyekün rızalıkla alınan kararlar, uygulamalar ve aksiyonlar yaşama geçirilmeldir. Binbir çeşit çiçekle donatılmış gül bahçesi olması gereken aksiyonlar (ki, tüm evrene, tüm renklere bir nazarla bak şiarı yolumuzun, inancımızın özü, muhtevasıdır) ehline verilmeli, hak edenlere kapılar açılmadır. Sonuç olarak önemle arz edebilirim ki;
Hatta, Barış ödülü konuşmasında kimi parti genel Bşk, başkanlar, mebuslar, veya bir çok etkin çevreler, hatipler, araştırmacıyım diyenler veya kimi sanat edebiyat kesimleri; Hünkar Hacı Bektaş diye başlayarak sözüm ona övdükleri bir anmada, Bektaşiliğin fütuhat’ından bahs ederek güzellemeler diziyor, övgüyle bahsediyorlar. Gerçekten yürek dağlayan bir hal. Bazen güleriz ağlanacak halimize. Hak aşkına kararı siz verin dostlar; özü Barış, sevgi, adalet, paylaşım olan bir inanç ve felsefenin neresine sığar Fütuhat gibi yayılmacı emeller?! Heyhat, ya bilmeden konuşuyorlar ki, bu ayıptır, tezattır bu yola. Daha vahim olanı, ”Barış Ödülü” gibi savaş, fütuhat karşıtı olması gereken bir yol erkanının, üslubuna bakın? Yakışıyor mu, evrensel, hümansit değerler silsilesi olduğu iddia edilen seremoniye?
Veya, bilerek konuşuyorlar resmi ideolojinin gereği. Ki, her ikisi de her halükarda kabullenilecek bir durum değildir asla! Her zaman olduğu gibi, gerçekleri yazmağa, haykırmağa devam edeceğiz, yıllardır uzun soluklu sanat mücadele maratonumuzda hem zulüm düzenlerinden hem de içimizdeki iktidarlardan ve çeşitli güç ve çıkar odaklarından maruz kaldığımız ağır bedeller, aleni veya gizli yaptırımlar pahasına! İstisnalar kaideyi bozmaz, bir avuç iyi niyetlileri tenzih ederim. Onurunu koruyan büyük değerlerimizin zaten söz saz hakları ellerinden alınıyor! Bu realite geçmişte de böyleydi, günümüzde de. Dolayısı ile merkezi, direkt veya indirekt güç odaklarınca, ahbap çavuş ilişkilerince saptanan kararlar yerine; geniş katılımlı, özgür demokratik koşullarda topyekün rızalıkla alınan kararlar, uygulamalar ve aksiyonlar yaşama geçirilmeldir. Binbir çeşit çiçekle donatılmış gül bahçesi olması gereken aksiyonlar (ki, tüm evrene, tüm renklere bir nazarla bak şiarı yolumuzun, inancımızın özü, muhtevasıdır) ehline verilmeli, hak edenlere kapılar açılmadır. Sonuç olarak önemle arz edebilirim ki;
Bu toplum yüzyıllardır, hatta binlerce yıldır katliamlara, zulme ve sürgünlere boyun eğmedi, eğmedik; ama kendi içinde ki arızalara, eğriliklere teslim olmak üzere! Maalesef, bu gidişle teslim olmağa yüz tuttu! Ama umut atımız şahlandı. Karamsarlığa, umusuzluğa yer yok. Dert bizde ise, derman ellerimizdedir
Sevgiyle, umutla kalın. Aşk-ı muhabbetlerimizle…
Aşık Şah Turna & Ozan Şiar