Yeni Sistemin Ayak Sesleri
30 Mayıs 2020 Alevi Haber Ağı
Temel İnsan Hakkını baz almayan bir devlet anlayışının, insan haklarını, insan onurunu hiçe sayıp ihlal etmesi kaçınılmazdır. Sokrates: “Biz devleti, bütün yurttaşlarına birden mutluluk versin diye kuruyoruz, yoksa bir sınıf ötekilerden daha mutlu olsun diye değil. Çünkü en iyi devlette adaleti, en kötü yönetilen devlette de adaletsizliği görürüz.“ der.
Yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı, İnsan Hakları Evrensel Değerlerinin korunmadığı, aksine insan hakları ihlallerinin yaşandığı,otariter yönetim şeklini yaşadığımız şu günlerde toplum olarak da büyük bir ahlaki çöküntü yaşamaktayız. Devlet erkini elinde bulunduran zihniyet, bilinçli ve sistematik bir şekilde tecavüzcüyü, katilleri koruyarak toplumda ahlaki bir çöküntüye zemin hazırlıyor.
Aynı zamanda çocuk istismarcılarını kanunlarla koruması, ellerini okşaması, bir bakıma onları suç işlemeye teşvik etmektir. Bu zihniyetin temsilcileri halkı, kendi yarattığı bu yozlaşmadan galeyana getirip idam isteğini güncelleştirmek istiyor olabilir. Bu da tam anlamıyla diktatörlüğün ilanı olacaktır.
Bizler bu tür galeyanlara gelmemeliyiz. İnsan yaşamı, insan onuru bizim vazgeçilmez evrensel değerlerimizdir. Epikrus‘un dediği gibi “Kanunlar bilgeler için konmuştur, ama haksızlık etmesin diye değil, haksızlığa uğramasınlar diye“ kalmalıdır. Cezalandırma yöntemini bu anlamda iyi değerlendirmeli, gelen ayak seslerinin tehlikesini sezinleyebilmeliyiz..
Temelini hukuka dayandıran devlet anlayışında, suçluları yasal düzenlemelerle koruyarak teşvik etmek yerine, insan onurunu zedelemeden cezai yaptırımlar uygulanır. Bize de bu durumda sağduyulu olmak, olayları doğru anlayıp, doğru yorumlamak düşer. Kant, “Kendi aklını kullanma cesaretin olsun, kendi aklını kullanmayan insan olamaz, başkasının parçacığı olur“ tarifinde olduğu gibi.
“Ülkelerimizin yöneticilerini eleştirmekte haklısınız, ama bununla sınırlandırmayın kendinizi. Eger yöneticiler yozlaşmışsa, halkın kendisi de en az o kadar yozlaşmış demektir. Yöneticiler bu genel kokuşmanin yüze vuran görüntüsüdür“ diyen Amin Maalouf’un sözleri gerçeği ifade ediyor. Sistem tarafından okul eğitimi ile şekillendirilerek bu çarkı döndürecek insan emeğini sömüren, bütün gün televizyon ekranlarından bize dikte edilen programlarla hayatı algılamak ve sadece tv ekranı büyüklüğü kadar düz bir çerçeveden yaşamı anlamaya çalışmak ne acı.. Oysa tam da şu süreçte etrafımızda olan biten olaylara daha geniş bir pencereden bakarak, doğru algılayabilirsek, belki de değiştirmek için adımlarımızı daha sağlam basabiliriz. Zira ayak sesleri yaklaşıyor….
İnsan sesleri hissetmeli, duyulması zor, haykıramayan sesleri yüreği ile hissetmeli ki, unutulmuşların, duyulmamışların ve haykıramayanların sesi olabilsin. Böyle bir misyonu boynumuzun borcu bilmeliyiz. Amacımız sadece çevremizde olup bitenlere seyirci kalıp yorumlamak olmamalı. Aynı zamanda bu düzene kafa tutmak ve değiştirmek gibi bir amacımız da olmalı.
Bütün bu yasal düzenlemelerle çocuk istismarını meşrulaştıran zihniyete, haksızlıklara tahammül etmek, bu adi suçlara ortak olmakla eşdeğer bir durumdur. Elimizi vicdanlarımıza koyma zamanı çoktan geçiyor. Geç kalmadan bunu yapmalıyız.Biz çocuklarımızın gözlerinde ki o berrak su gibi yalın masumiyetin
ışığına baka baka bu yasanın çıkmasına nasıl izin verebiliriz ? Böyle bir tahammüllük göstermek bu suça ortak olmaktır.Bu aynı zamanda insana dair masumiyetin idamı olacaktır.Bu idamı seyreden ve tüm sessiz kalanlar bilmelidir ki, insanlik onuru bu masumiyetin altında ezilecektir.
Dünyanın dört bir yanında yükselen isyanların, direnişlerin sesleri her geçen gün biraz daha artıyor. Bir kez yıkılmışsa korku, bir kez bakılmışsa özgürlüğün tadına,bilelim ve unutmayalım ki, bitmeyecek bir türkü başlamış olur. İşte bu türkü bizim türkümüz, halkların eşitliğinin ve kardeşliğinin türküsüdür. Barışa, adalete duyulan özlemin türküsüdür. Çocuklarımızın, kadınlarımızın, sesi çıkmayan milyonların, ezilenlerin, sömürülen ve ötekileştirilenlerin türküsüdür.
İşte bu biz milyonların türküsüdür.
Zeliha Altuntaş