ALEVİ OLMAK- 3
Var olduğumuz bu evren de, yaşamakta olduğumuz dünyada her canlı türü ve insan kendi kökleri, oluşturdukları kültürleri üzerinde vardır ve bunun üzerinden kendilerini geliştirip, güçlendirerek gelecekte ki nesillerine taşırlar.
Alevi toplumu da bu tarihsel ve evrensel kuralın bir parçası ve sonucu olarak gelişim ve varlığını günümüze kadar sürdürebilmiş, kültür derinliğine ve yaşam gücüne sahip bir topluluk ve toplumdur.
Bundan önceki bölümlerde, insanin sosyal bir varlık olarak, toplumsallaşması ve inançsal gelişimini bu inançsal gelişiminin evrimsel değişimi ve bu değişimin tek tanrılı bir aşamaya evrilerek gelişimini değerlendirmiştik.
İnsanlığın manevi, ahlak yapı ve düzenlenmesinin ihtiyacı olarak şaman, doğa ve doğanın ruhunu anlamaya çalışmak olarak da bilinir.
Bir sonraki aşama her topluluğun kendi inancını cisimleştirerek putlaştırılmasını geliştirir.
Zerdüşt ve yazılı tarih olarak, kutsal kitap avesta yla, tek tanrılı din olarak tarihe ve insanlığın yaşamına giriş yapılır.
Musa ve oğul Isayla tevrat.
Isa ile havarileriyle incil.
Muhammet ile kuran olarak en son halini alir.
Tarihin ve tarihte ki insan gelişim, algısında, ruhsal, sosyal gelişiminde, manevi, ahlak oluşumunda dinlerin yeri ve önemi insanlık açısından, anlaşılması bakımından önemlidir.
Bütün inanç ve dinlerin ORTADOĞU da vücut bulması, ortaya çıkması ve gelişmesi tesadüf değildir.
Kadın eksenli toplumsal oluşumun ve düzenlemesinin bilgi ve birikiminin, neolitik çağ ve dönem olarak da bilinen, insanlık tarihi aşamasının üzerinde gelişen, SÜMER yaratılışı oldukça önemli bir o kadarda çarpıcıdır.
Devletin, dinin ve üretimin üretim araçlarının planlı olarak ilk geliştirildiği yer merkez SUMER lerdir.
Tanrıça Inanca ve SÜMER kıralı Gılgamış ın iktidar mücadelesi tarihin ilk yazılı destanı ve romanıdır.
Sümer rahipleri tek tanrılı dinin ilk mimarları ve inanışın geliştirilmesinde ki ilk öncüleridir.
Kutsal kitap olarak bilinen dört kitabın da = Avesta, Tevrat, Incil ve Kuran bir birinin devamı olmakla bilikte, hepsinin kaynağı ve esinlendiği yer SÜMER lerdir.
Kadim KADIN kültürü üzerinde gelişen SÜMER ler, uygarlığın da oluşum hali rahmi ve temelidir.
Uygarlık egemen gelişiminin vahşetinden ve dehşetinden nasibini alan bir çok toplum asimile olarak yok olmuş yada fiziki olarak yok olmuştur.
Yok olmayıp hayatta kalanlar ve günümüze kadar varlığını koruyabilmiş, mağduriyeti hala devam etmekte olanlar, derin bir kültür yapılanmasına ve donanımına sahip olanlardır.
Alevi toplumunun inanç, değerlerini, kültür ve yaşamını kutsal kitaplarda arayanlar, kuran ve İslamın içinde olduğu, İslamın özü olduğunu savunan ve iddia edeneler, İslamın fiziki katliamlarla yok edemediği aleviliği asimele ederek yok etme çabası içinde olup, aleviliğe en büyük kötülüğü ve düşmanlığı yapanlardır.
Alevilik neolitik KADIN kültürüyle beslenmiş kendi iç yapılanmasını ve işleyişini, ruhsal, ahlaksal, inanç yapısını komin toplum yapısını kendi özgünlüğü içerisinde yapılandırılmıştır.
Doğayı ve insanı bir meta, alınıp satılan, kar elde etme olgusu olarak gören UYGARLIK gelişimi iki ayak üzerinde yükselip gelişmiştir.
Ezenler ve ezilenler.
Sömürenler ve sömürülenler.
Zülüm edenler ve direnenler.
Bütün dinlerin çıkışı, her ne kadar kendi içinde bir masumiyeti ve kendi döneminde meşru, haklı zemini olsa da, uygarlığın gelişimin de bir basamak olmaktan, egemenliğin, sömürünün ve zulmün, bir araç ve gerekçesi olmaktan kendilerini kurtaramamışlardır.
Sümerlerde baslayan ata erkil toplum gelişimi, KADINI silikleştirmek, sindirme ve baskı altına alarak egemenlik kurması, bütün uygarlık gelişimi ve dinlerin, KADINI istismarı, her bakımdan katmerli sömürüsü, değersizleştirmesi, toplumsal üreme de zorunlu bir varlık olarak görme sonucuna kadar indirgenmiştir.
Alevi inanç ve yaşamında, kadının yeri ve kültürü, temel ve belirleyici etki ve aktifiteye sahiptir.
Ana ocağı = Her ne kadar dinlerin ve uygarlık gelişiminin derin etkileri altında, deformasyona uğrasa da, Kadıncık ana, Fatma ana, Güzide ana daha bir cok ananın ağırlığını, etkin misyon ve rolünü görülmekte dir.
Doğayı = toprağı, suyu, ateşi, doğanın nimet ve ürünlerini, diğer canlı varlıklarını, kutsallık çerçevesi dahilinde görür ve öyle yaklaşır.
Analık hakkı = süt hakkı insanın doğduğu an itibariyle ilk gıdası ananın sütünü ağzına aldığı andan itibaren yönünü ve yolunun tercihidir.
Alevi toplumunda, toplum bir bireyden razı değilse, anne sütünü helal etmez.
Süt hakkı vicdanı, ahlakı ve hukuku oluşturmakla kalmaz, bütün evrensel hukukun ve yasalarının üzerinde yerini alır.
Tüm canlılar, doğada gıdasını aldığı yerde var olup geliştiği gibi, gıdasını aldığı yöne doğru döner ve boynunu eğer.
Konuyu, gerçeğimizi derinlikli ele almanda ki başlıca nede hayati öneminden dir.
Alevi toplumunun binlerce yıllık yaşamış olduğu trajedisi, baskı asimilasyon, zulüm ve katliamı sürgünleri, büyük travmalar, parçalanmalarına ve ruhsal dağılımına yol açmıştır.
Her şeye rağmen, varlığını koruyup, sürdürebilmesi kendini günümüze kadar taşıyıp, var olması bile bir mucizedir.
Bu mucize çözümlenip, doğru anlaşılmadan, alevi toplumu adına yapılan her türlü çalışma yüzeysel kalacaktır.
Tarihin öğretici zenginliğinden hareketle, dersimize iyi çalışıp, görev ve sorumluluklarımızın birinciyle = bütün baskı, asimile, zor, zulüm ve katliamlar karşısında, savunmasız, örgütsüz ve parçalanmışlığı doğru ve derinlikli anlaşılmalıdır.
Alevi hareketi, gelinen aşamada kendiliğinden bir tepki hareketi olmaktan çıkıp, öz kökleri, kültürü ve değerleri üzerinde, deformasyon ve bilgi kirliliğinden arınıp , gereksiz yüklerinden kurtularak, mevcut yapısını yenileyip aşması ve toplumsal yaşam alanı açıp günümüz koşullarına göre yeniden örgütlenmesi hayati öneme sahiptir.
Saygı ve sevgilerimle
Kemal Cenik.
ALEVİ OLMAK – 3
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.