ALEVİ KIZILBAŞLARIN SOSYOLOJİK OLARAK EKSEN KURUM OCAKLAR VE DEDELER
Öncelikle sosyolojik bir kavram olan eksen kurumun tanımı ile başlamak gerekir. Toplumu diğer kurumlara göre daha fazla etkileyen, sosyal kurumların içinde bir toplumda daha fazla ön planda olan, yaşayışın ona göre şekillendiği kurumdur. Örneğin Türkiye de eksen kurum aile, iran da din, amerika da ekonomi.Alevilerde ise ocak ve dedelerdir.
insanın çeşitli rolleri arasında en etkili ve önemli olanının kilit rol sayılması gibi ,bir toplumun çeşitli kurumlarından birinin eksen kurum olarak belirdiği bir durumdur. Biz alevilerin en önemli eksen kurumu ise ocaklar, ocakların zayıflayıp dede yetiştirme özelliğinin kaybolması ile dedeler eksen kurum olarak ön plana çıkmış ocakta yetişmese bile kendini yaşadığı çağın özelliklerine göre güncelleyen bilinç yapısını dedelik özellikleri ile donanımlı hale getiren aktörler olarak çıkmışlardır.
Ocakların işlevsel olarak nasıl bir yapısı vardı içeriğindeki aşamalar neydi bunları görelim. İlk görev inançsal ,eğitim, ahlaki, hukuki ,siyasi ve iktisadi işlevleri ile toplumsal yapıların her aşamasına nüfuz eden bir ağı olduğunu görürüz. Dolayısıyla eksen kurum olma özelliğini yakın zamana kadar yitirmemiş ama II Mahmutun 1826 daki dergahların yıkılıp yasaklaması , Cumhuriyet dönemi tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması”, 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı kanun ile uygulamaya konulması ile eksen kurum olma özelliğini tamamen yitirmiştir.
Ocakların inançsal olarak işlevi hayatı manalandırma,zihniyet oluşturma,inanç tabanı örgütlenmesi ,ibadet ritüellerinin sürekliliğini sağlamak, insanı kamil olma ,norm inşası .Eğitim ocaklarda çok ciddi şekilde dede talip ilişkisi çerçevesinde öğrenme ,sosyalleşme ,nefis terbiyesi bu süreçlerden geçen dede adayı yeri geldiğinde tuvalet temizleyen ,mutfağa giren ,temizlik yapan ve ocağın ağlarında ki tüm aşamalarından geçerek kendini ispat eden kişiler olarak çıkan adaylardır. Ocaklarda ahlaki işlev; toplumsal ilişkileri tayin etme ,iyi kötü ,doğru yanlış anlayışının tayini ,model şahsiyet ekseninde güzel ahlak . Ocaklarda hukuki işlev adaleti tesis etmek , yaptırım uygulama ,cezalandırma . Ocaklarda siyasi işlev otoritenin belirlenmesi ve gücün dağılımı ,ocaklar arası hiyerarşik yapılanma ,siyasi tutum ve davranış oluşturma. Ocaklarda son işlev ise iktisadi yapıdır. Ekonomik olarak alt yapı hazırlama , bu yapıların dağılımı paylaşılması ve dayanışma yardımlaşmayı örgütlemek.
Bu işlevselliği koruyarak faaliyetlerini yürüten ocaklar günümüzde bu özelliklerini ne yazık ki koruyamamış, dedelerin yetiştirilmesi günümüzde olmamakla birlikte ocaklardaki işlevsel çalışmalar kentlere göç ile metropollerde kurulan cemevlerinde devam etmektedir.Şu bir gerçektir ki ocak dedesi olan bir aday kendi ocağında kesinlikle yetişmezdi babası onu başka bir ocağa göndererek yetiştirilmesi donanımlı yola uygun eğitimi alıp icazetini hak ettikten sonra taliplere hizmet ederdi.Bu uygulamayı göz önüne alırsak günümüzde kaç tane dede bu yolu izleyerek icazet almıştır. Elbette şimdi bu kurumlar yok.Sorun dedeliğin işlevsel olarak yeterliliğini ölçen ,sosyo psikoljik donanımını tamamlamış bir aktörün ölçülerini ve terziliğini yapacak bir kurumun inşası önemlidir.
Çünkü dedeliğin kurumsal örgütlenmede sorunsallaşması kurum içi gerginliği artıracaktır. Hizipler ve yönetimi yalnız bırakma ,cem yapmama , yapılan faaliyetlere engel olma ,insan unsurunu dedelik etiketi ile örgütlenmesinde çalışmasında problemler çıkartarak kurumu yıpratan bir aktör haline gelmesi demektir. Modernleşme ve şehirleşme sürecinde ocakzadelerin birer menfaat birliğine dönüşme ihtimalleri de kaçınılmaz olmuştur.
Köy hayatının hakim olduğu geleneksel yapıda ocakları eksen kurum olarak nitelendirmek mümkündür. Çünkü ocaklar bireyin hayatının içinde ve onun hayatını kuşatıcı mahiyetteydirler. Ancak şehirleşme ile birlikte bireyin birden fazla kurumun hayatına girmesiyle ,ocakların eksen kurum özelliği ortadan kalkmış veya zayıflamıştır. Bu zayıflamanın nedeni ise bireyin şehir hayatında mesleki olarak uzmanlaşmak enerjisini zamanının büyük bir bölümünü ekmeğini kazanacağı kurumlarda geçirmesi,ocakların iktisadi,siyasi ,ahlaki özelliği başka kurumların iç dinamiklerinden beslenerek alması ,inançsal olarak görgü ,ikrar cemlerin ise ihtiyaç duyduğunda veya ocak dedeleriyle iletişime geçerek evlerin geniş odalarında yapılan küçük muhabbetlerle geçiştirilmesi ile kurumsal bölünme ve öncelikler ortaya çıkmıştır. Kentleşme sürecinde dedelik kurumu işlevini kısmen yitirmiş ve içerik kaybına uğramıştır. Bu kayıp dedeye verilen statü kaybına yol açmıştır. Çünkü modernleşme ile yükselen eğitim seviyesi ile ocakzade , dede, baba inancı zayıflamış, dededen keramet beklentisi de azalmıştır. Dede statüsünü kutsallaştıran bu iki faktördeki erime zayıflama dede otoritesinin zayıflamasına sebep olmuştur.
Geleneğin gücünün zayıfladığı toplumlarda cemlere ,dedelere mesafeli bir yakınlık oluşur.Geleneğe sırtını dönen birey modernist kapitalist hayatın maddi değerlerine kendisini kaptırarak geleneksel davranış biçimlerini zayıflatacak inançsal bilgi aktarımı gerçekleşemeyecek kuşaklar arası çatışma ve yabancılaşma ile melez bir kuşak ile karşı karşıya kalır. Bunun en bariz örneği avrupadaki üçüncü ve dördüncü kuşak gençlerin ve çocukların inançsal konuda daki duyargalıklarının bir çoğunda olmadığı ,cemevlerine katılım ,üye olma, cemdeki 12 hizmetlerde görev alma ,semah ,bağlama kurslarındaki katılımların az olması bu tezimi doğrular niteliktedir. Ocak kurumunun sorgulanması ve dedenin konumunun tartışılır hale gelmesi geleneksel olarak aktarılan bilgilerin ,modern bilgi ile çatışmakta dedelerin bu çatışma karşısında ikna edici bilgiler üretememeleri bizatihi kendilerinin sorgulanmasına yol açmıştır.
Günümüzde dedelerin eğitimsel sorunu çözülmüş değil, gelenekseli aşıp modern bilgileri katan dedelerin azlığı ,inançsal aktarımda hep tekrarın yapılması ,cemlerin monoton süreci ,gelen insanların görev ve sorumlulukların bilince olmaması ,seyirci konumundan aktif hale gelememesi ;bir daha ki ceme gelmemesine sebep olmaktadır. Dedenin iç ve dış kontrolü kaybetmesi ocağın işlevini yitirmesi ciddi şekilde mürşid-rehber-talip bağını da şehirleşme ile yok etmiştir. Bu üçlünün bilinç yapıları değişmiş öncelikler artık ikincil planda kalmıştır.
Sonuç olarak dedelerin eksen kayması onların kurumsal olarak ocaklardaki işlevsel kazanımları ellerinden kayıp gittikten sonra dedelerin bilinç olarak tekrar yapamaması ,geleneği unutturmuş yetişme yetiştirme zinciri de kopunca içe kapanma dönemi başlamıştır. Bu süreci kendi lehine çevirebilen , kendisini yetiştirmiş dedeleri de görmekteyiz çağın gerisinde kalmadan kendini güncelleyebilen, inanç tabanına karşı sorumluluğunun bilincinde olan dedelerin talipleri gezmesi geleneği canlı tutmak için maddi manevi olarak taliplerinin yanında olan dedelerin turap misali bu hizmeti yürütmeleri cemleri daha kapsamlı katılımlı olup üç can bir cem olmuşlardır .Ocaklarımız olan cemevlerimiz ve hizmet makamı olan dedelerimiz yüzü suyu hürmet ve himmetlerine çerağımız ilelebet yansın yakılsın .Gerçeklerin demine hu..
Sosyolog /İbrahim Ergin